Gezegenimizin en talihsiz nesli biz miyiz?
Dünya savaşları, salgın hastalıklar ya da büyük kıtlıklar görmedik ama başka şeyler gördük;
Mesela, son 50 yılda hayvanların yüzde 60’ının neslinin tükendiğini gördük. Atmosferdeki karbondioksit oranının 416.08ppm ile rekor kırdığını gördük.
Akdeniz’de yaşayan 134 tür deniz canlısının plastik atıkları yediğini, bir kilometre karede 5
milimetreden küçük 1,25 milyon plastik parça bulunduğunu öğrendik.
Son 170 senenin en sıcak dört yılında (2015, 2016, 2017 ile 2018) sokaklarda
arkadaşlarımla oynuyordum.
Amazonlar, Sibirya ve Kuzey kutbu bölgelerindeki ormanların yandığını okuduk.
Avustralya’da yangından kaçamayan koalaların videolarına ağladık.
Idai kasırgasında yüzünden Mozambik gibi ülkenin doğal güzelliklerinden önce sel sularının
içindeki yoksulluğunu fark ettik.
İklim krizi yüzüden göç, göç yüzünden işsizlik, işsizlik yüzünden huzursuzluk, huzursuzluk
yüzünden baskı, baskı yüzünden çatışma, çatışmalar yüzünden de savaşların çıkabildiğini
gördük.
İklim krizi yüzünden salgın hastalıkların da ortaya çıkmasından korkmaya başladık.
Zaman doluyor ve tek çaremiz harekete geçmek.
Kendi tükettiklerimizle gezegenimizi de tükettiğimizi fark etmemiz gerekiyor.
Bunun için de;
Önce zamanın dolduğunu fark etmek,
Sonra bu gerçeği etrafımızla duyurmak,
Ardından elimizden gelen her şekilde harekete geçmek,
Ve bu kriz en çok bizim kuşağımızı ilgilendirdiği için çocuklara söz verilmesini istemek
gerekiyor.
Umutsuz olmak için çok geç.
Unutmayın, herkes iklim aktivisti olabilir.
28 Mart’taki Dünya Saati’ne ve 3 Nisan’daki iklim grevine katılabilir, dijital dünyada sesimize
güç katabilirsiniz.
ATLAS SARRAFOĞLU